15 Kasım 2016

Beşiktaş'ta Tuhaf Bir Gece (2. Bölüm)



1. Bölümü okumak için: Beşiktaş'ta Tuhaf Bir Gece (1. Bölüm)
...

Polisler geldiğinde Mehmet salonda oturmuş boş masaya bakıyordu. Örtü serilmek için masanın üstündeydi. Aylin nerdeydi?... Eve geldiğinde Aylin'in evde olmadığını polislere anlattı. En son telefon görüşmesinden 3-4 dakika sonra eve vardığını söyledi. Aylin'in telefonu mutfaktaydı. Çorbanın altı kısık ateşte bırakılmıştı. Bir de süzgeçteki makarnalar vardı. Montları ve ayakkabıları yerindeydi. Tüm bunları öylece bırakıp dışarı çıkmazdı... Polise Abbasağa Parkı'nda başına geleni anlattı. "Nasıl yani? Yürürken durduk yere bir engele çarpmış gibi düşüp bayıldınız öyle mi?" "Evet. Biliyorum çok garip ama öyle oldu." dedi. Polisler buna bir anlam veremeyip birbirlerine baktılar. Sonra da bir rahatsızlığı olup olmadığını sordular. "Rahatsızlığım yok. Ayıldığımda etrafı net göremedim bir süre." "Ama yanınızda bir adam görmüşsünüz." "Evet onu gördüm." dedi Mehmet. Bütün vücudunu şiddetli bir titreme sarmıştı. Adamı düşününce içine derin bir ürperme geliyordu. Sanki derisinin altından bütün vücudu boşluğa doğru çekiliyordu. Polisler kolundan tutup onu koltuğa oturttular. Bir yandan da diğer polisler odanın içinde parmak izleri alıyorlardı. "Parkta gördüğünüz adamın size benzediğini söylediniz. Ne kadar benziyordu." diye sordu polislerden biri. "Tıpatıp bana benziyordu. Gözlerim düzeldiğinde adamın yüzüne baktım. Her şeyi bana benziyordu. Saçları, sakalları, yüzü, giysileri benimkilerle aynıydı. Ama göz yuvaları bomboştu. O anda sanki her şeyimi almış, sadece gözlerim kalmış gibi hissettim. Sonra tekrar bayıldım zaten." dedi. "Bayıldığınız için bulanık görmeniz normal. Karanlıkta karşınızdaki adamı da iyi görememiş olabilirsiniz. Yere düşerken başınıza darbe aldıysanız algılarınız sizi yanıltabilir." dedi polislerden biri. "Peki evde bugünkü tüm giysilerimin aynısının bulunmasına ne diyorsunuz?" diye sordu Mehmet. "Bunu araştıracağız, giysileri incelemek için götüreceğiz. Arkadaşlar parmak izi alıyorlar. Sizden başka birinin parmak izi olup olmadığına bakacaklar. Sabah başka bir ekip gelip daha detaylı inceleme yapacak evde..." Polisler konuşmaya, soru sormaya devam ettiler. Mehmet de yanıtlamaya devam etti. Daha sonra karakola gidip ifade verdi. Eve döndüğünde yine salondaki koltuğa oturdu. Örtüsü serilirken yarıda bırakılmış masaya baktı. Kapıların üzerinde parmak izi almak için kullanılan tozdan vardı. Parktaki adam eve geldiyse farklı bir parmak izi bulamazlar diye düşündü. Salondaki koltukta öylece uyuyakaldı...

Sabah olduğunda olay mahalli inceleme ekibi eve gelmişti. Dairenin kapısını birkaç kere çaldılar fakat açan olmadı. Polislerden biri Mehmet'i cep telefonundan aradı. İçerden gelen telefon sesini işittiler. Fakat telefonu cevaplayan kimse olmadı. Bu şekilde hem zili hem de telefonu birkaç kere deneyip cevap alamayınca polisler kapıyı kırıp içeri girmeye karar verdiler. Araçtan balyoz getirildi. Birkaç vuruştan sonra kapı açıldı. Polisler evin içine girip Mehmet'i aradılar fakat bulamadılar. Sadece salondaki koltuğun üzerinde Mehmet'in telefonunu ve dün gece giydiği giysileri bulabildiler...

En Kısa Korku Hikayeleri


Üzerimdeki siluet göğsüme art arda bıçaklar saplarken son gördüğüm şey dijital duvar saatinin 03:18'i gösterdiğiydi. Sonra bir anda kan ter içinde korkuyla uyanıp yatakta doğruldum ve bunun bir rüya olduğunu anlayıp rahatladım. O anda duvar saatinin 03:17'yi gösterdiğini farkettiğimde gardrobun kapağı ürpertici bir gıcırtıyla açılmaya başlamıştı...

...

Gece annemin beni mutfağa çağırdığını duydum. Tam odadan çıkarken annem beni kenara çekti: "Sakın mutfağa gitme. O sesi ben de duydum." dedi.

...

Karanlıktı. "Neden bu kadar hızlı nefes alıyorsun?" diye sordu. Hızlı nefes alan ben değildim...

...

Kalbime bir ağrı saplandı. Gözlerimi açtığımda bir tabutun içindeydim. Etrafımdakilerin ağladığını ve hocanın dualarını duyuyordum ama ne hareket edebiliyordum ne de konuşabiliyordum. Çok soğuktu. Korkuyordum.

...

Oğlumu gece yatağına yatırırken, "Babacığım lütfen yatağımın altındaki canavarlara bakar mısın?" diye sordu. Espri yaptığını düşünüp yatağın altına baktığımda oğlumu gördüm. Bana fısıldadı: "Babacığım yatağımda yatan biri var."

...

Kızım her gece beni ağlayarak ve çığlıklar atarak uyandırıyor. Mezarlığına gidip susmasını söyledim ama işe yaramadı...

...

Gece uyurken birinin cama vurduğunu duyunca uyandım. Tam camdan dışarı bakacakken aynı sesi tekrar duydum. Ses aynadan geliyordu.

...

Karım dün gece yarısı evde hırsız olduğunu söylemek için beni uyandırdı. Karım iki yıl önce eve giren bir hırsız tarafından öldürülmüştü.

...

Yoğun bir günün ardından gece tek başıma yaşadığım evime geldim. Karanlıkta ışığı açmak için uzandığımda birinin eline dokundum.

...

Sabah uyandığımda telefonumda uyurken çekilmiş bir resmimi gördüm. Ama ben yalnız yaşıyorum...

...

Kedi ve köpeklerle büyüdüğüm için uyurken odamın kapısının tırmalanmasına oldukça alışkınımdır. Şu an yalnız yaşıyorum, artık kapımın tırmalanması oldukça rahatsız edici...

...

"O örümcek nereye kayboldu?"

...

Kaynak 1: onedio.com 

9 Kasım 2016

Köprüdeki Kız

“Bakırköy tren istasyonunun orada üzerinde kitapçıların olduğu eski bir köprü vardı ya. İşte tam onun karşısına taşındık. Aynen, meydana çıkan sokaktayız.” Telefonda yeni taşındıkları evi arkadaşına anlatıyordu Nihat. Eşi Meltem ve kızları Eda ile yeni evlerinin balkonunda oturuyorlardı bir yaz akşamı. Bakırköy’deki eski tren istasyonunu ve kitapçıların olduğu köprüyü görüyordu evleri. Önü açık ferah bir yerdi burası. Üstelik sokakta bir sürü ağaç vardı… O akşam saat dokuz buçukta Meltem küçük kızlarını yatağına yatırmıştı. Dolaptan yarım şişe rakı, kavun ve biraz da peynir çıkardı. Tabakları hazırlayıp balkona geçti. Bu güzel yaz gecesinde rakı eşliğinde muhabbete doyum olmazdı...

Saatler gece yarısını geçtiğinde ikisinin de kafası güzel olmuştu. Balkondan boş boş etrafı izliyorlardı. Sokakta kimsecikler kalmamıştı. Nihat’ın gözüne bir anda köprü üzerinden geçen biri takıldı. Daha net görmek için gözlüklerini taktı. Küçük bir kız çocuğuydu bu. Ailesiyle akşam gezmesinden dönüyorlardır diye düşündü. Kız köprünün ortalarına geldiğinde durdu. Etrafta ailesi falan yoktu. “Meltem, şuraya baksana. Ne işi var bu saatte dışarda? Küçük değil mi o?” dedi Nihat. “Evet, küçük. Eda kadardır. Önden yürümüştür o. Annesi babası gelir şimdi, merak etme.” Balkondan sadece bir ya da iki dakika boyunca endişeyle kızı izlediler. Ama sanki
onlar için saatler geçmişti. Ortalıkta gelen giden kimse yoktu. Kız hala köprünün ortasında korkuluklara tutunmuş duruyordu. “Kimsenin geldiği yok Meltem.” Endişeli bekleyiş devam ederken gecenin içinde ansızın çok uzaktan yaklaşan bir tren sesi işittiler. Ses yavaş yavaş artarak yaklaşıyordu. “Burdan hani tren geçmiyordu?” diye sordu Meltem. “Raylar söküldü diye biliyorum. Yenileriyle değiştirene kadar tren geçmeyecek demişlerdi. Bakım treni falandır belki bu gelen.” dedi Nihat. Ses yaklaşmaya devam ederken köprüdeki küçük kızın korkuluklara tırmanmaya başladığını gördüler. Adam tehlikeyi sezince bir anda ayağa kalkıp koşarak evden çıktı. Kız korkuluğu aşacak kadar tırmanmıştı. Meltem’de dayanamayıp onun peşinden gitti. Nihat apartman kapısından çıkıp birkaç adım attığında tren sesi artık iyice artmıştı. Bir yandan koşup bir yandan da kıza seslendi fakat o köprüye varmadan kız kendini boşluğa bırakmıştı. Kızın atladığı yere köprünün ortasına kadar geldiğinde aşağı baktı fakat yerde kimse yoktu. Tren sesi de kesilmişti. Meltem de hemen arkasından koşarak geldi. “Noldu.” dedi. “Kız aşağı atladı ama kimse yok aşağıda.” İkisi de köprünün altına baktılar fakat kızdan bir iz göremediler. “Üstelik ray da yok Meltem. Burdan tren geçemez ki.” dedi adam karısına. “Peki kız nereye gitti öyleyse. Tren sesini nasıl duyduk?” diye çaresizce sordu adama Meltem. “Bilmiyorum.” dedi Nihat. İkisi birbirine sarılmış ne olduğuna anlam veremeden köprünün ortasında durup boş tren yoluna baktılar. Tren yolunda ray bile yoktu. “Fazla içtik galiba.” dedi kadın. O esnada kitapçıların arasında kalan karanlıktan bir kahkaha işittiler. Korkuyla oraya dönüp baktıklarında karanlıktan başka bir şey göremediler. Köprü üzerindeki lambalar orayı aydınlatmıyordu. Biri fena şekilde gülüyordu onlara. Nihat, telefonunu çıkarıp karanlığa doğru ışık tuttu. Yaşlı, evsiz bir adam, kartonlardan yaptığı yatağın üzerinde oturmuş, onlara bakıp gülüyordu. Yanında da boşa yakın bir şarap şişesi vardı. “Sen de gördün mü kızı?” diye sordu Nihat. Adam daha da içten gülmeye başlamıştı. “Bir ben göremedim o kızı yıllardır.” dedi şarabın dibini kafasına dikerken. “Nasıl yani?” diye sordu Meltem. Adam hala gülüyordu deli gibi. “Buraya sizin gibi gelen çok oluyor yaz akşamları. Aşağı atlayan bir kız gördüklerini söylerler hep. Tren sesi de duyarlar. Ben de düşünürüm ben mi deliyim yoksa insanlar mı deli diye yoksa ben mi az içiyorum diye.” adam hala gülmeye devam ediyordu. Nihat telefonun ışığını kapatmıştı. Bu tuhaf olaya bir türlü anlam verememişlerdi. Evsiz adamın yanından tam ayrılacaklardı ki adam aniden gülmeyi kesti. Ses tonu değişmiş şekilde karanlığın içinden konuşmaya başladı: “Bundan yıllar önce bir kız çocuğu buradan trenin altına atlayıp intihar etmiş. Ailesi köprüden atlayan kızı balkondan görmüş fakat uzaktan tanıyamamışlar. Kızı öylece izlemişler atlarken.” “Nasıl tanıyamazlar kızlarını.” dedi Meltem karanlığa doğru. “Bilen yok. O gece çok içmişler. Ya sarhoştular ya uzaktan göremediler ya da umursamadılar. Belki de bile bile kendi kızlarının ölmesine göz yumdular. Kim bilir…” 


Adamın karanlıktan gelen sözleri yürek burkan bir trajediyi anlatıyordu. Meltem ve Nihat, içlerinden bir şey koparılmışçasına üzgündüler evlerine yürürken. Adamın anlattıkları doğru muydu acaba? Bir insan nasıl kendi çocuğunun ölümüne göz yumabilirdi? Peki gördükleri, duydukları neydi? Eve geldiklerinde yine balkona oturdular. Meltem kahve yapmıştı. Nihat, sigarasını yaktı, derin bir nefes çekti içine. Sonra bir tane daha çekti ve Meltem’e uzattı. İçerden koridorun ışığının yandığını farkettiler. Uzun pijamasıyla yarı uykulu halde Eda geldi balkona. “Beni kurtardığın için teşekkür ederim baba.” dedi ve adamın boynuna sarıldı.

8 Kasım 2016

Beşiktaş'ta Tuhaf Bir Gece (1. Bölüm)

Mehmet, o akşam Barbaros Bulvarı’nda otobüsten indikten sonra evine doğru yürüyordu. Yoğun bir gün geçirmişti. Üstelik mesaiye kalmıştı. Bir an önce eve varıp uzanmak istiyordu. Yokuşa rağmen adımlarını hızlandırdı. Evine giden en kestirme yol Abbasağa Parkı’ndan geçiyordu. Parkta kimsecikler yoktu. Parkın içinde yürürken bir anda arkasından gelen şiddetli bir rüzgar hissetti. Sanki birisi yanından hızla koşarak geçmiş gibi bir hisse kapıldı. Durup etrafına bakındıysa da hiç kimseyi göremedi. Tam parkın ortasındaki çocuk oyun alanına geldiğinde boş salıncakların bu rüzgarsız sonbahar gecesinde hafif hafif sallandıklarını görerek ürperdi. Ama çok da aldırış etmedi ve yürümeye devam etti. Derken bir anda görünmez bir engele sert biçimde çarpmışcasına yere yığıldı… Bir müddet sonra gözlerini açtığında ne kadar baygın kaldığını hatırlamıyordu. Yerde oturuyordu. Önünde ona yardım etmeye çalışan bir adam vardı. Gözleri her yeri buğulu görmeye başlamıştı. Etrafını net biçimde seçemiyordu. Ama yanındaki adamın ayakkabıları dikkatini çekmişti çünkü kendi ayakkabılarına benziyordu. “Ne kadar zamandır baygınım?” diye sordu adama. Ama adam cevap vermedi. Mehmet kafasını kaldırıp adamın yüzüne doğru baktığında onun çok tanıdık biri olduğunu düşündü fakat kim olduğunu bir türlü çıkaramamıştı. Aynı soruyu tekrar sordu adamın yüzüne bakıp. Başı zonkluyordu, etrafı bir türlü net göremiyordu. Sonra gözlerinin yavaş yavaş düzeldiğini hissetti. Adama teşekkür etmek için tekrar yukarı doğru baktı. Fakat gördüğü şey karşısında korkuya kapılmıştı. Korkudan yüzü bembeyaz kesildi. Tekrar bayılmıştı… 



Aylin, evde yemek hazırlıyordu. O da işten geç çıkmıştı. Mehmet otobüsten inmeden onunla konuşmuştu. 10-15 dakikaya evde olurdu. Mutfakta salata için yeşillik doğrarken saatine baktı. 25 dakika olmuştu. Mehmet hala gelmediğine göre markete uğramış olmalıydı. Sonra zil çaldı. Normalde mutfak penceresinden kim olduğuna bakmadan kapıyı açmazdı ama bu sefer Mehmet’in geldiğini bildiği için kapıyı açtı. Sebzelerin artıklarını çöpe attığı sırada dairenin kapısı çaldı. Gidip kapıyı açtı. “Hoş geldin, sevgilim” deyip Mehmet’in boynuna bir öpücük kondurdu. Dışardan geldiği için boynu soğuktu Mehmet’in. “Üşümüşsün. Atkını al artık yanına. Akşamları soğuk oluyor.” dedi. Mehmet’de onu yanağından öptü. “Hızlı yürüdüm ondan rüzgar çarpmıştır. Başım da zonkluyor.” dedi. “Sen üstünü değiştir yemekler 10 dakikaya hazır.” dedi Aylin. Çorbanın altını kısıp makarnayı süzmek için süzgeci çıkardı. Mehmet ceketini portmantoya asıp odaya geçmişti üstünü değiştirmek için. Aylin masayı hazırlamak için salona geçerken yatak odasının ışığının yanmadığını farketti. İçeri girdi ve ışığı açtı. Mehmet üstünü değiştirmiş, yatağın kenarında oturmuş, başını geriye atmış şekilde tavana bakıyordu. “İyi misin canım? Boynun mu ağrıyor?” deyip Mehmet’in yanına oturdu Aylin. “İyiyim iyiyim.” dedi Mehmet. “Madem iyisin, ben makarnayı süzdüm sen de sosla karıştırıp yağda biraz çevirir misin? Ben de masayı hazırlıyorum.” dedi ve odadan çıktı. Salondaki çok amaçlı masanın üzerinden laptopu ve dergileri alıp kenara koydu. Yemek örtüsünü sererken telefonu çalmaya başladı. Mutfağa gidip telefonuna baktı. Arayan Mehmet’ti. Gelen aramayı iptal edip “Mehmetcim dakikaların fazla geldi galiba.” diye yüksek sesle bağırdı içeriye doğru. Makarna hala süzgecin içindeydi. “İş başa düştü.” dediği sırada tekrar telefon çaldı. Yine Mehmet’ti arayan. Bu sefer Aylin telefonu açtı. “Mehmet, neden telefonla arıyorsun beni. Mutfaktayım.” dedi. “Aylin, başıma çok kötü bir şey geldi.” Telefondaki adamın sesi korkudan titriyordu. “Birazdan eve geliyorum.” dedi ve hat kesildi. Aylin ne olduğunu anlamamıştı. “Birazdan eve geliyorum ne demek ya.” diye mırıldanırken yatak odasının kapısı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Arkasını döndüğünde Mehmet’in loş koridordan mutfağa doğru geldiğini gördü ama yürürken önüne bakmıyordu. Başını geriye atmış şekilde tavana bakıyordu yürürken…

O gece Mehmet parkta ikinci kez ayıldıktan sonra koşar adım eve gitti. Evin sokağına girmeden birkaç dakika önce tiz bir çığlık yankılandı mahallede. O sonbahar akşamı sadece balkonda demlenen iki kafadar işitti bu çığlığı. Birisi bunun martılardan geldiğini söyledi diğeri ise ani bir fren sesi olduğunu düşündü… Mehmet eve geldiğinde Aylin’i bulamadı. Mutfaktaki süzgecin içinde soğumuş makarnalar vardı. Portmantoda o gün giydiği ceket ve ayakkabılar, yatak odasında ise aynı pantolon ve gömleği vardı...

Beşiktaş'ta Tuhaf Bir Gece (2. Bölüm)

4 Kasım 2016

Ayda 1 TL Yardımlaşma ve Dayanışma Projesi


Sosyal sorumluluk projelerini tanıtmaya devam edelim.

Bir grup üniversiteli genç bir araya gelerek çok güzel bir yardımlaşma ve gönüllülük projesi başlatmışlar. Bize de onları desteklemek, başlattıkları bu güzel girişimin yayılmasını daha çok kişi tarafından duyulmasını sağlamak düşüyor.

Proje kapsamında ayda sadece 1 tl vermeniz yeterli. Hatta 2 tl kabul etmiyorlar. 77 milyonluk nüfusumuz göz önüne alınırsa bu ufacık 1 liralık bağışların aslında ne kadar büyük bir yardım havuzu oluşturacağını anlamak hiç de zor değil. Üstelik bağışta bulunmak için bankayla, havaleyle uğraşmanıza da gerek yok. Sadece telefonunuzla mesaj atarak 1 lira bağışta bulunabilirsiniz. İlk katılımda
hizmet bedeli olarak sms ücreti alınıyor sadece. Sonrasında düzenli olarak aylık 1 lira bağışta bulunuyorsunuz. İstediğiniz zaman yine telefondan mesaj atarak kampanyadan çıkabiliyorsunuz.

Bu projenin bana göre en iyi yanı toplanan yardımların farklı farklı derneklere dağıtılıyor olması. Ayrıca bağışların toplanmasından dağıtılmasına kadar tüm süreç şeffaf biçimde ilerliyor. Her ay toplanan bağışlar eğitim, sağlık, insani yardım alanlarında faaliyet gösteren çeşitli yardım derneklerine aktarılıyor. Tüm bu işlemlerin belgelerini de internet sitelerinden yayınlıyorlar. Yani yaptığınız bağışların nereye gittiğini görebiliyorsunuz.

Ayda kaç 1 lirayı kişisel zevklerim için keyfi sebeplerden dolayı harcadığımı düşünüyorum da  inanın sonuç gerçekten çok fazla çıkıyor. Artık en azından bir kısmını bu güzel projeye aktarmaya karar verdim. Gelin siz de imkanınız dahilinde bu güzel kumbaranın bir parçası olun.


Dünyayı iyilik kurtaracak...

Bir Tek Lira Derneği: http://www.1tl.org.tr

  

Not: Geçen haftaki yazılarıyla bu projeden haberdar olmamı sağlayan Emre Yıldırım'a (http://www.emreyildirim.co) ve Destino'ya (http://basucumdaki.blogspot.com.tr) çok teşekkürler.
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...