9 Kasım 2016

Köprüdeki Kız

“Bakırköy tren istasyonunun orada üzerinde kitapçıların olduğu eski bir köprü vardı ya. İşte tam onun karşısına taşındık. Aynen, meydana çıkan sokaktayız.” Telefonda yeni taşındıkları evi arkadaşına anlatıyordu Nihat. Eşi Meltem ve kızları Eda ile yeni evlerinin balkonunda oturuyorlardı bir yaz akşamı. Bakırköy’deki eski tren istasyonunu ve kitapçıların olduğu köprüyü görüyordu evleri. Önü açık ferah bir yerdi burası. Üstelik sokakta bir sürü ağaç vardı… O akşam saat dokuz buçukta Meltem küçük kızlarını yatağına yatırmıştı. Dolaptan yarım şişe rakı, kavun ve biraz da peynir çıkardı. Tabakları hazırlayıp balkona geçti. Bu güzel yaz gecesinde rakı eşliğinde muhabbete doyum olmazdı...

Saatler gece yarısını geçtiğinde ikisinin de kafası güzel olmuştu. Balkondan boş boş etrafı izliyorlardı. Sokakta kimsecikler kalmamıştı. Nihat’ın gözüne bir anda köprü üzerinden geçen biri takıldı. Daha net görmek için gözlüklerini taktı. Küçük bir kız çocuğuydu bu. Ailesiyle akşam gezmesinden dönüyorlardır diye düşündü. Kız köprünün ortalarına geldiğinde durdu. Etrafta ailesi falan yoktu. “Meltem, şuraya baksana. Ne işi var bu saatte dışarda? Küçük değil mi o?” dedi Nihat. “Evet, küçük. Eda kadardır. Önden yürümüştür o. Annesi babası gelir şimdi, merak etme.” Balkondan sadece bir ya da iki dakika boyunca endişeyle kızı izlediler. Ama sanki
onlar için saatler geçmişti. Ortalıkta gelen giden kimse yoktu. Kız hala köprünün ortasında korkuluklara tutunmuş duruyordu. “Kimsenin geldiği yok Meltem.” Endişeli bekleyiş devam ederken gecenin içinde ansızın çok uzaktan yaklaşan bir tren sesi işittiler. Ses yavaş yavaş artarak yaklaşıyordu. “Burdan hani tren geçmiyordu?” diye sordu Meltem. “Raylar söküldü diye biliyorum. Yenileriyle değiştirene kadar tren geçmeyecek demişlerdi. Bakım treni falandır belki bu gelen.” dedi Nihat. Ses yaklaşmaya devam ederken köprüdeki küçük kızın korkuluklara tırmanmaya başladığını gördüler. Adam tehlikeyi sezince bir anda ayağa kalkıp koşarak evden çıktı. Kız korkuluğu aşacak kadar tırmanmıştı. Meltem’de dayanamayıp onun peşinden gitti. Nihat apartman kapısından çıkıp birkaç adım attığında tren sesi artık iyice artmıştı. Bir yandan koşup bir yandan da kıza seslendi fakat o köprüye varmadan kız kendini boşluğa bırakmıştı. Kızın atladığı yere köprünün ortasına kadar geldiğinde aşağı baktı fakat yerde kimse yoktu. Tren sesi de kesilmişti. Meltem de hemen arkasından koşarak geldi. “Noldu.” dedi. “Kız aşağı atladı ama kimse yok aşağıda.” İkisi de köprünün altına baktılar fakat kızdan bir iz göremediler. “Üstelik ray da yok Meltem. Burdan tren geçemez ki.” dedi adam karısına. “Peki kız nereye gitti öyleyse. Tren sesini nasıl duyduk?” diye çaresizce sordu adama Meltem. “Bilmiyorum.” dedi Nihat. İkisi birbirine sarılmış ne olduğuna anlam veremeden köprünün ortasında durup boş tren yoluna baktılar. Tren yolunda ray bile yoktu. “Fazla içtik galiba.” dedi kadın. O esnada kitapçıların arasında kalan karanlıktan bir kahkaha işittiler. Korkuyla oraya dönüp baktıklarında karanlıktan başka bir şey göremediler. Köprü üzerindeki lambalar orayı aydınlatmıyordu. Biri fena şekilde gülüyordu onlara. Nihat, telefonunu çıkarıp karanlığa doğru ışık tuttu. Yaşlı, evsiz bir adam, kartonlardan yaptığı yatağın üzerinde oturmuş, onlara bakıp gülüyordu. Yanında da boşa yakın bir şarap şişesi vardı. “Sen de gördün mü kızı?” diye sordu Nihat. Adam daha da içten gülmeye başlamıştı. “Bir ben göremedim o kızı yıllardır.” dedi şarabın dibini kafasına dikerken. “Nasıl yani?” diye sordu Meltem. Adam hala gülüyordu deli gibi. “Buraya sizin gibi gelen çok oluyor yaz akşamları. Aşağı atlayan bir kız gördüklerini söylerler hep. Tren sesi de duyarlar. Ben de düşünürüm ben mi deliyim yoksa insanlar mı deli diye yoksa ben mi az içiyorum diye.” adam hala gülmeye devam ediyordu. Nihat telefonun ışığını kapatmıştı. Bu tuhaf olaya bir türlü anlam verememişlerdi. Evsiz adamın yanından tam ayrılacaklardı ki adam aniden gülmeyi kesti. Ses tonu değişmiş şekilde karanlığın içinden konuşmaya başladı: “Bundan yıllar önce bir kız çocuğu buradan trenin altına atlayıp intihar etmiş. Ailesi köprüden atlayan kızı balkondan görmüş fakat uzaktan tanıyamamışlar. Kızı öylece izlemişler atlarken.” “Nasıl tanıyamazlar kızlarını.” dedi Meltem karanlığa doğru. “Bilen yok. O gece çok içmişler. Ya sarhoştular ya uzaktan göremediler ya da umursamadılar. Belki de bile bile kendi kızlarının ölmesine göz yumdular. Kim bilir…” 


Adamın karanlıktan gelen sözleri yürek burkan bir trajediyi anlatıyordu. Meltem ve Nihat, içlerinden bir şey koparılmışçasına üzgündüler evlerine yürürken. Adamın anlattıkları doğru muydu acaba? Bir insan nasıl kendi çocuğunun ölümüne göz yumabilirdi? Peki gördükleri, duydukları neydi? Eve geldiklerinde yine balkona oturdular. Meltem kahve yapmıştı. Nihat, sigarasını yaktı, derin bir nefes çekti içine. Sonra bir tane daha çekti ve Meltem’e uzattı. İçerden koridorun ışığının yandığını farkettiler. Uzun pijamasıyla yarı uykulu halde Eda geldi balkona. “Beni kurtardığın için teşekkür ederim baba.” dedi ve adamın boynuna sarıldı.

3 yorum:

  1. öffff çok heycanlı yaaaa ama anlamadım açıklasanaaaa sonunuuuu ben kendini o gece atan eda imiş diye tahmin ettim ama kurtaran nasıl oluyor haaaa :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok üstü kapalı anlattım belki de ondan anlaşılmadı. sonunu açıklarsam da büyüsü bozulur :)

      Sil
    2. intihar eden kız ve ailesi de aynı evde oturuyorlarmış. kız intihar ederken ailesi balkondan kızı görmüş fakat neden bilinmez kıza engel olmamışlar. evsiz adam diyor ya “Bilen yok. O gece çok içmişler. Ya sarhoştular ya uzaktan göremediler ya da umursamadılar. Belki de bile bile kendi kızlarının ölmesine göz yumdular. Kim bilir…” Köprüdeki hayalet kız, aynı evde sonradan oturanlara da balkondan görünüyor. Onu kurtarmak için köprüye koşanların çocuklarını bağışlıyor. Kurtarmak için köprüye koşmayanları ise cezalandırmak için çocuklarını alıyor... "Seyirci kalmayı" cezalandırıyor :)

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...